Tuesday, November 19, 2013

Kızılgerdan (Redbreast) - End, Bright Star, Life

Eveeeet. Dün Kızılgerdan bitti. Aslında 2.Dünya Savaşı, Naziler vs. bahsinden kitaba soğuk bakmıştım (ve kardeşimden ödünç aldım) ayrıca Harry Hole The Bat'te beni çok cezbetmemişti. Acayip melodramatik bir hikayesi olan ve alkolik bu adam nedense beni hiç etkilemedi (ne bileyim bir Rebus, bir Kay Scarpetta gibi değil). Fakat kitap vasat çeviriye ve basım hatalarına rağmen beni baştan itibaren aldı götürdü. Hiç sıkılmadım, uykum gelmedi bomba gibi başladı ve öyle devam etti. Yine Harry beni çok etkilemedi ama kitabın kendisi, 2.Dünya savaşında Almanya'nın yanında çarpışan Norveç'liler, bunların geri dönüşü ve sonraki hayatları, Harry'nin ortağı ve ilk görüşte aşık olması ve aşık olduğu kadının yaşadıkları. Ayrıca çok tehlikeli bir kötü karakterin pir ü pak kalması ve yakalanamaması (umarım bu neo Nazi serinin sonraki kitaplarında yakalanır).
Evet tabii ki de şimdi bu seriden başka kitaplar da aldığım için çok mutluyum.

Neyse bundan sonra ne okusam diye düşünerek okunacak kitapların arasına daldım. Önce elime Cold Mountain geçti. Fakat sonra düşündüm bir savaş + aşk öyküsü daha okumak istemedim, diğerinin hemen ardından. Bir kitap bitince ondan tamamen farklı bir kitap okumayı daha çok seviyorum ben.

The Wind-up Girl'e gitti elim bir ara (çok okumak istiyorum) ama onda da polisiye bir taraf var gibi geldi. Tabii Ian Rankin ve Ruth Rendell'de bana göz kırptı ama onları da polisiye olduklarından eledim. Sonra Anthony Bourdain'in kitabını mı alayım, yoksa Clint Eastwood'un biyografisini mi okuyayım derkeeeeen


da karar kıldım. Çok fazla bir müzik bilgim olmamasına rağmen ve The Beatles çok dinlediğim bir grup olmasına rağmen ve John Lennon'a bayılmama rağmen Beatles mı Stones mu deseler Stones derim her zaman. Nedense onların şarkıları bana daha gerçek geliyor. Neyse Keith Richards bey Rolling Stones grubunun gitaristi olup, genellikle sürekli "kafa bir dünya" dolaşmasıyla biliniyor.
Neyse fotodan da görüldüğü üzere kitabı öğle tatilimde Şirket'in spor salonunda yürürken okudum ve gayet güzel başladı. İngiliz edebiyatını, İngiliz mizah anlayışını seven birisi olarak daha müzik konularına gelmeden bile sanki adam karşımda muhabbet ediyor gibi keyif almaya başladım.


Dün gece Jane Campion'un yönettiği Bright Star'ı izledim. Onu da bir iş arkadaşım ödünç verdi. Ünlü İngiliz şair John Keats ve sevgilisi Fanny Browne'ın aşkını anlatan film beni hiç beklemedim bir anda acayip duygulandırdı. Öncelikle şiire hiç bir düşkünlüğüm yok. Herhalde bunca yıllık hayatımda 1 ya da 2 şiir kitabı almışsam almışımdır ki ondan bile şüpheliyim. O yüzden şiir kısımları beni pek duygulandırmasa da olayların gelişmesi ve SPOILER


kızın Annesi'nin çocuğu evine almayı kabul etmesi, evlenmelerine izin vermesi, saf ve temiz aşkları derken bir baktım musluklar açılmış. Hem de ne açılmak. Ben bile bu tepkiyi beklemiyordum (zira Jane Campion filmlerini severim ama beni duygulandırmazlar). Neyse sonunda izlediğime sevindiğim bir film oldu. 

No comments:

Post a Comment